30 Temmuz 2010 Cuma

ŞİİRLER 71 ("Sensin","Enderdir","Bir kerecik")



SENSİN

Başkasını değil seni
Şöyle uzun bir geceyi
Sayıklıyorum hep o iki heceyi
Adını oluşturan

Bilsen neler diyesim var
Ne olacak bu korkular
Oysa apaçık bir şeyler var
Gözleri buluşturan

Tepeden tırnağa bütün hücrelerimde
Bir tutsan çiçekler açar ellerimde
Yangın çıktı alev alev yüreğimi böyle
Sensin tutuşturan

30.07.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.


ENDERDİR

Elimden geleni koymam ardıma
Ne derlerse desinler sana olan aşkıma
Deliliktir karşı koymak akışına
Enderdir bu yola baş koyan ama
Rehberi kalp olanı kandıramazlar

Olmaz deme bana baştan
Sağ çıkamam ben bu savaştan
Mermer dediğin iyi taştan
Aşk dediğin iki baştan
Ne istediğine karışamazlar

Işığa gel bir gece yarısı
Neyim varsa senindir yarısı
Ah nasıl da can yakar acısı
Çığlığımı susturamazlar


30.07.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.


BİR KERECİK

Neden yalnızım neden
Gözümün yaşını silerken
Sigara üstüne sigara sardım
Derdime

Çok koyuyor bana
Başkasının saadetini seyre dalmak
Sırtım dönük yarına
Böyle anılarla avunmak

Ağlarken de yalnızdım
Bir gribe kanser muamelesi yaptım
Acıdım çok acıdım
Kendime

Ulaşır mı sesim sana
Çığlık çığlık haykırsam
Bir kerecikte mi olmaz
Sıkı sıkı sarılsam

27.07.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

GİTTİ MEMET



Yine şehit yine şehit ama hep senden benden, bir de şu meclistekilerden biri şehit olsa ya ! Garipliğine yan, yan yürek yan, gitti giden, gitti giden...


GİTTİ MEMET


Soldu gülüm asker ocağında
Yandı memet diri diri kucağımda
Bir ses duydu ama durup da
Ardına bakamadan gitti

Görseniz sanırdınız cevahir
Bir kurşun olacakmış ahir
Konuşurken yaşama dair
Bir sigara yakamadan gitti

Alacaktı tezkereyi az kalmıştı
Kıştı ama o yaz sanmıştı
Vuslata kendini hazırlamıştı
İmzayı atamadan gitti

Ne anayı ne babayı ne yari
Ne de henüz üç yaşında bebeyi
Kavuşturamadan sabahına geceyi
Son bir kez saramadan gitti

20.07.10 / Ankara
Ferit GÜNAYDIN.

Not: "Garipliğine yan, yan yürek yan, gitti giden, gitti giden" sözü Sezen Aksu'nun "Deli kızın türküsü" adlı eserinin sözlerinden alıntıdır.

13 Temmuz 2010 Salı

ŞİİRLER 70 ("Duy","Misafir","Deli değilim","Göz göre göre")



DUY

Kulak ver biraz
Duy kalbimin atışını
Görmezden gelme artık
Sana olan bakışımı
Bitirmek ne zor
Şu hayat yarışını
Tek başına olmuyor

Aşkı inkar etmek
Beni böyle üzmek
Sığ sularda yüzmek
Sana yakışmıyor

Kilitli kapıları
Karardı havaları
Açıldı yaraları
Sensiz kapanmıyor.

11.07.10 / Ankara
Ferit GÜNAYDIN.


MİSAFİR

Gel misafirim ol bir gece
Vallahi niyetim temiz
İki kelam edip karşılıklı
Birazcık da içeriz

Yoruldum yazmaktan
Anlatayım biraz da
Uzun uzun şöyle
Bakışalım boğazda

Ne fark edecek senin için
Sabahı bile beklemeyeceksin
Dün gece bir arkadaşla
Birazcık içtik diyeceksin

Benim için oysa
Çok şey fark edecek
Gelecek sefere kadar
Yaza yaza bitmeyecek.

11.07.10 / Ankara
Ferit GÜNAYDIN.


DELİ DEĞİLİM

Fotoğraflarına baktım
Derin bir nefes aldım
Bir de sigara sardım
Yalnız değilim

Şairin cezasıdır bu
Gülü uzaktan sevmek
Olamadan yatak döşek
Pişman değilim

Kaçıncı defa yandım
Bir inandım bir inanmadım
Ama sana kızamadım
Kızgın değilim

Söyle senden nasıl geçilir
Bu aşk zehir olsa içilir
İnan ki abartı değil
Deli değilim

14.07.10 / Ankara
Ferit GÜNAYDIN.


GÖZ GÖRE GÖRE

Yapmamam gerekiyor bunu biliyorum
Seni de çok mahçup ediyorum
Ama inan söz geçiremiyorum
Yüreğin inadına

Büyük konuşmamak lazımmış anladım
Derdim insan insana tapar mı
Yaşlanacak beden solacak ten
Ölmeyecek olan var mı

Aşk da bir yere kadar karşılığı yoksa
Alıp demiri limandan denize açılsana
Böylesi hiç gelmemişti ki başıma
Batırdık gemiyi göz göre göre

11.07.10 / Ankara
Ferit GÜNAYDIN.

Fotoğraf "http://i146.photobucket.com/albums/r260/xXKaiHiwatariXx/Kerzen/Heart_on_fire_by_18days.jpg" adresinden alıntıdır. Telif haklarına tabi olabilir !

7 Temmuz 2010 Çarşamba

ŞİİRLER 69 ("Denizci şiiri","Deniz ve Yıldız","Unutmuyor")


DENİZCİ ŞİİRİ


Beni deniz çağırır hep

Karada fazla kalamam

İlahi bir emre itaat gibi

Sebebini soramam


İçime içime akar bir ateş

İçli bir şarkı en vefalı eş

Denizden doğup denize batarken

Sırayla bir ay bir güneş


İki sigara alırım elime

Birini yakar birini atarım

Sarılıp hayalimde beline

Anlattıkça anlatırım


Gözleri bir mavi bir yeşil

Bilirim hayranlığı gençliğimedir

Çeker mi yaşlı bir adamın kahrını

Avla der kıyılarda balığını


Bazen kızar söverim geçmişine

Bazen de o kızar bana söver

Sanki suç gemideymiş gibi

Dalgalarla güverteyi döver


Ama görünmeye görsün uzaktan bir liman

Düşen bin parça olur suratından

Başlar çocuk gibi ağlanıp sızlanmaya

Karada fazla kalma, karada fazla kalma


05.07.10 / Heybeliada

Ferit GÜNAYDIN.



DENİZ VE YILDIZ


Uyuturdum seni öperek okşayarak

İstediğin aşka bir masal uydurarak

Sererdim üstüne çarşaf gibi tenimi

O ipeksi tenini nefesimle ısıtarak


Ben hiç böyle olmadım inan

Kopuyorum seni düşününce dünyadan

Bir gecede sıfırlardın kendini kollarımda

Eser kalmazdı o korkulu rüyalardan


Ama işte ne desem boş

Sen bir yıldız ben bir deniz

Ne kadar çağırsam da seni

Biliyorum birleşemeyiz


Yine de bekleyeceğim

O günü sonuna kadar hayatımın

Düşüp de göklerden koynuma

Deniz yıldızı olacağın.


07.07.10 / Ankara

Ferit GÜNAYDIN.



UNUTMUYOR


İnsan bazen unutmak zorunda

Devam edebilmek için yoluna

Ama aşk ne kadar insafsız

Kaldığı yeri asla unutmuyor.


07.07.10 / Ankara

Ferit GÜNAYDIN.

Fotoğraf : Simge KOCA

SİMGE KOCA PHOTOGRAPHY / Facebook





14 Haziran 2010 Pazartesi

ŞİİRLER 68 ("Kapılar","Tekrar tekrar")



KAPILAR
Açasım var her çalana kapıları
Kıyamam bırakamam kimseleri ayazda
Üstünde bıraksam hatta anahtarları
Gelen girse giren kalsa

Ben her gece bir odada misafir
Günahlara sevaplara sırlara ortak
Kaptan başka gemi başka her gece
Açıldıkça açılsak açıldıkça açılsak

Kiminin gözüne kiminin sözüne kiminin özüne
Sürünsem merhem gibi yaraların üstüne
Açsa çiçeklerim çeşit çeşit rengarenk
Toplasam arıları teker teker üstüme

Ama dur diyor içimden bir ses dur
Yanar odalar batar gemiler solar çiçekler
Ve gün gelir kapılar artık çalınmaz olur
Unutma güvendiğin insanoğludur.

14.06.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.

TEKRAR TEKRAR
Olduralım hadi olduralım
İstediğin yerde durduralım
Saralım başa yorulana kadar
Tekrar tekrar tekrar tekrar

Yaşımız başımız yerinde daha
Ne de çok vakit var sabaha
Bir o tarafa bir bu tarafa
Tekrar tekrar tekrar tekrar

Kazanan kaybeden olmadan
Bir an bile sıkılmadan
Yelkenleri suya koymadan
Tekrar tekrar tekrar tekrar

Şunca yalnız geçen geceye inat
Ayıp değil vallahi de sanat
Kullandıkça artar ustalık
Tekrar tekrar tekrar tekrar

Bahset bana güzelliklerden
Bahsedeyim sana güzelliklerden
Patlasın şerefimize şampanyalar
Tekrar tekrar tekrar tekrar

Beklerdim aslında hiç sorun etmezdim
Senin için harcanan zamana değer
Ama yaşamak mümkün olsaydı eğer
Tekrar tekrar tekrar tekrar

14.06.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.
Fotoğraf : Cenk Burhan ÖZER

ŞİİRLER 67 ("Bilmiyorum","Aşk")



BİLMİYORUM
Çok zaman önce başladı her şey
Daha bıyıklarım bile terlememişken
Kanıma girdi yavaş yavaş aşk denen şey
Bilmiyorum belki de bir bakışla aniden

Onda bulamadığımı öbüründe aradım durdum
Ha oldu ha olacak diye diye umudum
Uçup gitti yavaş yavaş gençlik denen şey
Bilmiyorum belki de bir bakışla aniden

Kalmadı artık bir daha’ya mecalim
Ve aynalar her gün biraz daha zalim
Gittiğimiz yer belli böyle yavaş yavaş
Bilmiyorum belki de bir adımla aniden

14.06.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.

AŞK
Kaybettiğim bir savaştır aşk
Üst üste kaldığım tek ders
Çekemeyeceğim artık kürekleri
Daha fazla akıntıya ters

Kusuruma bakmasın gençliğim
Hep hayat ille de hayat derdim
Bu saatten sonra artık intihara
Her gün biraz daha meyilliyim

14.06.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.
Fotoğraf : Onurcan BOZ

11 Haziran 2010 Cuma

ŞİİRLER 66 ("Şart","Şarap")



ŞART

Temize çekerim sanmıştım
Hem seni hem kendimi
Bilsen nasıl inanmıştım
Uzatınca ellerini

Ama işte çift taraflıdır aşk
Bir yanı keskin bir yanı kör
Ben kanıyorum sende tık yok
Uğra da bir halimi gör

Havale geçiriyor yüreğim
Teriyle yıkandı yanmaktan
Sar başa işin yoksa
Bıktım ben bu senaryodan

Sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı ?
Şart tabi Nazım Usta
Böyle kan ter içinde yaşanır mı ?

11.06.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.

ŞARAP

Anlatma hiç geçtiğin yolları
Bu seninki iş değil
Ezbere çizerim haritasını
İnan ki farklı değil

İçindeki ateş sönmedi daha
O yaramaz çocuk büyümedi daha
Diyelim ki hepsi birer rüya
En güzeli görülmedi daha

Aşk diyorum şiir olsun diye değil
Her bulut fırtına doğurmaz
Öyle asi durma eğil
Esnek olan kırılmaz

En hasını şarabın
Damıtsam yüreğimden
Sunsam sana avuç avuç
İçmez misin ellerimden

11.06.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.
Fotoğraf : Cenk Burhan ÖZER

4 Haziran 2010 Cuma

ŞİİRLER 65 ("Mola","Rengarenk")



MOLA

Gel hadi gel gel
Elimizden tutsun yaramaz geceler
Uçalım bir bulutlara bir yıldızlara bir aya
Dünde kalmayacak mı ne de olsa

Hızına zamanın söz geçmiyor
Sıkılır canı koyar noktasını
Bilirsin tek başına çekilmiyor
Beraber verelim molasını

Biraz oradan biraz buradan
Bir yüzeyinden bir derininden
Pek de memnun kalıp durumdan
Çıkasın gelmeyecek eksenimden

04.06.10 Ankara
Ferit GÜNAYDIN.

RENGARENK

Gir hadi ne olur kaderime
Ölmedim ki daha geçeyim senden
Kim demişse yalancı olsun
Tarih ibarettir tekerrürden

Üzdüler beni bilsen ne çok
Reddediyorum acıyı yerim yok
Kırılanı kırma yeniden

Perdesini kaldıralım gönül gözünün
Elimdedir filizi aşkın özünün
Koca gövdeli bir ağaç olur
Ekince toprağına teninin

Rengarenk olur gözlerin gibi
İnadına çekip gidenlerin

03.06.10 Ankara
Ferit GÜNAYDIN.

Fotoğraf : Simge Koca
SİMGE KOCA PHOTOGRAPHY / Facebook

1 Haziran 2010 Salı

ŞİİRLER 64 ("Açık hedef","Başka")



AÇIK HEDEF

Yok başka çaresi
Ağırbaşlı bir asalete tutunmaktan
Kapanmıyor yaresi
Hayır yok ağlamakan

Bekliyorum çalar mı kapımı
Beni aşıp da biz olanından
Yarımına razı geldim hep
Olamadım tamamından

Kalanları biriktirdim
Sevdikçe kaçanlardan
Açık hedef yürek
Tam isabet ortasından

Öncesi sonrası derken
Neye geç neye erken
Döndürüp de yelken
Çıkamadım rotasından

30.05.10 / Assos
Ferit GÜNAYDIN.

BAŞKA

Ne ekersek onu biçerdik hani
Hani benim su gibi sevdalarım
Bulmalıydı çoktan denizini
Sanki biraz kandırıldım

Ne yaptımsa içimdeki aşktan
Çalıyormuş meğer her giden ömürden
Sığınmak için demirlediğim limandan
Hurdaya çıkarıldım

Kapattım sanırken eski defterleri
Kendimi bile affetmemişim daha
Sarılmıyor ki zaman gerisin geri
Ne ben aynı ne herkes başka

30.05.10 / Assos
Ferit GÜNAYDIN.

Fotoğraf : Simge KOCA
Simge KOCA Photography/Facebook

17 Mayıs 2010 Pazartesi

ŞİİRLER 63 ("Dalında çiçek","Kelebekler","Kedi")



DALINDA ÇİÇEK

Keşke bu kadar kırılmamış
Keşke bu kadar incinmemiş
Olsaydın karşılaştığımızda…


Keşke bu kadar yorulmamış
Keşke bu kadar savrulmamış

Uzun uzun yolları yürümemiş
Bir o kadar düşüp delirmemiş

Alışmamış çaresizliğe
Kapılmamış kimsesizliğe

Aynalara darılmamış
Sessizliğe sarılmamış
Dalında çiçek
Henüz koparılmamış

Şimdi bir yılgınlık üzerinde
Emekliye mi ayrıldı yüreğin aşktan
Benim payıma düşen ise
Keşkeler bu karşılaşmadan

17.05.2010 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.


KELEBEKLER

Durulduysa eğer ruhundaki fırtınalar
Yorulduysan limandan limana koşturmalardan
Gel burada bir kumsal var
Ayıkladım bütün taşlarını

Varsa eğer içinde hala
Gidenlerden kalma acılar
Ağla kollarımda dilediğin kadar
Silerim ben yaşlarını

Madem ki seni yarattı Tanrı
Unutmasın bana nasıl arattığını
Bekle de beklerim yeter ki başkası
Gelip de açmasın kapılarını

Ve sen şimdi bu şiiri okuyorsan eğer
Bil ki içimde uçuyor kelebekler
Konacaklar üzerine bir bir
İncitme kanatlarını

15.04.10 / Ankara
Ferit GÜNAYDIN.


KEDİ

Baktım sadece sana
Yüzmeyi bilmeyip de
Denize bakanlar gibi
Ayaklarını sokup kıyılarda
Kendini avuttu yüreğim

Bir de anlattın derinlere
Bir bir açılanları
Oynaşan balıklar gibi
Dalıp dalıp çıkanları

İçim gitti dinlerken
Yaralarını saramadım
Kimse o dört yıl birlikte yaşadığın
Dörtte biri olamadım

Keşke dedim o ben olsaydım
En azından değerimi bildi derdin
İyi adamdı derdin iyi adamdı
Ah etmekle olmazdı işin

Baktım sadece sana
O gecenin sonunda
Uçan kuşun ardından
Bakakalan bir kedi
Ama amacım asla
Zarar vermek değildi

17.05.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

ŞİİRLER 62 ("Aşktan", "Bekle" )



AŞKTAN

Al bu acıyı elimden
Delirmeden daha fazla ben
Dönemiyorum niyetimden
Aşktan

Görüyorum gözlerinde
Yanıyor bir ateş içinde
Yalnız değilim seninki de
Aşktan

Kaçmadan önce
Düşün insan gelir ne hale
Yıkılır dünya bile
Aşktan

Bir oluru yoksa eğer
Değer inan ölmeye değer
Senden gelen sana gider
Aşktan

Ahlar vahlar yarar mı işe
İş işten bir kez geçince
Dökülen yaşların olsa bile
Aşktan

05.04.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.


BEKLE

Bitirmeye çalışırken günleri
Uzun uykularla
En çok seni özlüyorum
En derin duygularla

Kuyruğuna girdim
Sıra bana da gelir elbet
Ağırdır bu şehir hapsi
Ama değildir müebbet

Verme sakın umudunu
Sanma sakın yalan
Hissetmenin de ötesinde
Biliyorum çünkü inan

Seni nasıl sevdiğimi
Duyamasan da hiç
Beni nasıl sevdiğini
Unutmadım hiç

Yaptım onu sebebim
Dönüyor bak dünya
Sana bekle der miyim
Bir bildiğim olmasa

16.03.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.

Not:Şiirlerin üstünde yer alan fotoğraf telif haklarına tabi olabilir !

8 Mart 2010 Pazartesi

ÖYKÜLER 5 ("Odanda kim var ?" )



ODANDA KİM VAR ?

Bahçe tıklım tıklım doluydu. Fazladan bir kişi için dahi ne masada yer vardı, ne oturacak bir iskemle, ne de bir tabak daha yemek. Uzak şehirlerden gelen akrabalar ve yakın ahbaplar annesinin 50. yaş günü dolayısıyla Ankara’daki evlerine davet edilmiş ve bir parti organize edilmişti.

Fulya, birinci sınıf otellerin yıllanmış garsonlarına taş çıkartacak bir hızla ve ustalıkla ailenin diğer gençleri ile birlikte masalara servis yapıyor, boşalan tabak ve bardakları topluyor, fırsat bulduğu kadarı ile de kendine sorulan sorulara yanıt vermeye çalışıyordu. O gün, olmasını en çok istediği insan orada değildi. Erkek arkadaşı Fatih, rahatsız olduğunu söyleyip gelmemişti ve Aysel hanım ile telefonda konuşarak çok kibar bir şekilde davetini geri çevirmiş, 50. yaş gününü kutlamıştı. Ancak bu durum Fulya’yı pek tatmin etmemişti çünkü bir önceki günün büyük bir kısmını birlikte geçirmişlerdi ve Fatihin durumu gayet iyiydi. İçini bir şüphe kaplamıştı ancak kendini karamsarlığa sokmak istemiyordu. “ bir yandan da iyi oldu “ dedi içinden, “ zaten fazlasıyla kalabalık “ hem şimdi burada olsaydı bir sürü gereksiz soruyla bunalacak, sıkıntıya girecekti.

Büyükler yemeklerini bitirip sırayı gençlere ve çocuklara devrettikten ve herkes karnını doyurduktan sonra sıra pasta kesmeye geldi ve Fulyanın annesi Aysel hanım, alkışlar eşliğinde, bahçenin herkesin görebileceği bir yerine konan iskemlenin üzerine çıktı, zarafetle konuklarını selamladı ve konuşmasına başladı.

“ Beni bu günümde yalnız bırakmadığınız için hepinize çok teşekkür ediyorum. Bugüne kadar hiç kimseye doğum günüm var, gelin demedim. Aslına bakarsanız doğum günlerinin neden bu kadar önemsendiğini de pek anlamam. En iyimser tahminle günümüz dünyasında birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de varolan zor koşullarda hayatta kalabildiğimiz, bir seneyi daha iyisiyle kötüsüyle geride bırakabildiğimiz için birbirimizi tebrik etmek ve iyi niyetlerimizi sunmak ihtiyacı duyuyor olabiliriz. Bunun içindir ki 50 yılı geride bırakabildiğim, hala sağlıklı bir şekilde karşınızda durabildiğim, çocuklarımı layıkıyla okutup, büyütebildiğim ve 30 yıllık mutlu bir evliliğe sahip olduğum için önce Tanrı’ya, sonra da siz aile fertlerime ve yakın dostlarıma şükran borçluyum. Bir yandan bakınca 50 yıl bir çırpıda geçip gitmiş diyorum ancak diğer yandan yeniden yaşamaya kalksam aynı sabrı ve gücü kendimde bulamayabilirim. “
“ Her ne kadar elimizden geldiğince birbirimizi arayıp soruyor, ziyaret ediyor olsak da maalesef toplu olarak bir araya gelmek düğünler ve cenazeler dışında pek mümkün olmuyor. Bugün aramızda olmayan tüm aile fertlerimizin ve dostlarımızın mekanı cennet olsun diyor, hepinizi bir kez daha sevgiyle selamlıyorum. “ Bir anda büyük bir alkış koptu. Fulyanın, ağladığına bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az şahit olduğu 25 yaşındaki kardeşi Cengiz de dahil herkesin gözleri dolmuştu. Aysel hanım da dayanamadı ve ağlamaya başladı.

Kısa bir sessizliğin ardından Fulyanın babası Serhat bey tok bir sesle Cengiz’e seslendi. “ Delikanlı ! Koy bir müzik de neşelenelim biraz, efkarlanmaya mı geldi bu insanlar buraya ? Fulya ! Sen de koş mutfağa, bakalım annen pastasını beğenecek mi ? “ Cengiz, babasının dediğini yaptı ve bir gün önceden özenle kurduğu ses sistemi, bir anda bahçeyi düğün yerine çevirdi. Herkes, sanki az önce ağlayanlar onlar değillermiş gibi oynamaya başlamıştı. Fulya da kendi ile yaşıt sayılabilecek kuzenleriyle birlikte mutfakta pastayı hazırlamaya koyuldu. Bir yandan da aklı sürekli Fatihteydi. Hazır fırsat bulmuşken arayayım bari diyerek cep telefonunu alıp numarayı çevirdi ve salona doğru yürümeye başladı. Numara meşgul çalıyordu. Salona girdi. Cengiz de elinde telefon salondaki kanepede oturuyordu. “ Tamam aşkım, birazdan çıkacağım “ dedi ve telefonu kapattı. “ Hayırdır, nereye ? “ dedi Fulya, “ dışarı çıkacak başka gün bulamadın mı ? Annem çok kırılır. “ “ Demet aradı abla “ dedi Cengiz, “ sürekli ağlıyor, babasıyla kavga etmiş yine, mümkün olduğunca çabuk görüp geleceğim. Anneme durumu anlatırım, anlayışla karşılar. Sen de biraz destek çık. Kızı bu saatte o halde tek başına mı bırakacaktı filan de olur mu ? “

“ Ah benim düşünceli kardeşim “ dedi Fulya, “ gel seni bir öpeyim. Keşke bütün erkekler senin kadar romantik, senin kadar asil olsa “ Cengiz’in yüzü kızarmıştı. Aceleyle ablasına sarıldı, öptü ve annesiyle konuşup evden çıktı. Fulya, tekrar Fatihin numarasını çevirdi. Bu sefer hemen açıldı ve Fatihle bir süre konuşup sesini duyduktan sonra mutfağa geri döndü. Alkışlar eşliğinde pasta kesilip yenildi, danslar edildi, geçmiş yıllardan açılan muhabbetler birbirini kovaladı. Fulyanın ise aklının bir yanı sürekli Fatih’leydi. Nedense o gece, özellikle ertesi sabah değil o gece onu görmek istiyordu. Annesini boş bulduğu bir ara kenara çekti ve durumu anlattı.
_ Lütfen anne bisikletime atlar 15 dakikada giderim. Çok geç olmadan da dönerim.
_ Tamam. Herhalde aynı şeyi ben anneme söyleseydim beni topuklarımdan tavana asardı. Ama şimdi devir değişti değil mi. Git bakalım ama dikkatli ol. Çok geçe kalmadan da geri dön, babana kendini aratma !
_ Tamam tamam anneciğim merak etme babam gittiğimi anlamayacak bile. Görmüyor musun zaten kafayı bulmuş, ne konuştuğunu bile hatırlamaz yarın.
Fulya, odasında duran bisikletini çıkarttı, üzerine bir hırka alarak içerinin sakin olduğu bir anda evden çıktı ve Fatihin evine doğru yola koyuldu. İçindeki “ onu görmem lazım “ hissi, garip bir huzursuzlukla çoğalıyor, pedallara sanki bir yarıştaymışçasına asılıyordu. Fatihin evinin önündeki dik yokuşla beraber 15 dakikalık mesafeyi neredeyse beş dakikada gitmiş ve kan ter içinde kalmıştı. Fatih, bahçeli dubleks bir evde oturuyordu. Fulya bahçeye girdi, bisikletini demirlere zincirledi. Kulübesinden çıkan Adonis, onu hemen tanıdı ve etrafında dolanarak sevgisini gösterdi. Fulya, onunla biraz oynadıktan sonra kapıya yöneldi. Salonun, mutfağın ve Fatihin odasının ışıkları açıktı. Saçındaki tokayı çıkarttı, kafasını öne eğip arkaya attı ve saçlarını tekrar topladı. Kapıyı çaldı. Bir süre bekledi ancak açan olmadı. Herhalde uyuya kaldı diye düşünüp bu defa parmağını zilde uzun süre basılı tutarak tekrar çaldı ancak yine açan olmadı. Cep telefonunu çıkartıp Fatihi aradı. Telefon çalıyordu. Fulya, bir yandan da zile basmaya devam ediyordu ama ne kapı ne de telefon açılmıyordu. Oysa dışarıdan telefonun çaldığını duyabiliyordu. Birden telefonun sesi kesildi ama Fulya hala arıyordu.
“ Sessize aldı “ dedi kendi kendine. Bu defa salonun camına yöneldi. Cam acıktı, sadece cama takılı bir sineklik vardı. Işık da açık olduğundan evin içi gayet net gayet net görülebiliyordu. Fulya, salona şöyle bir göz gezdirdi. Dvd oynatıcısı açıktı, televizyon ve oturma takımlarının arasındaki sehpada hala dumanı tüten, belli ki alelacele söndürülmüş bir sigara, iki kadeh ve boş bir şarap şişesi duruyordu. “ Ahh “ dedi, “ biliyordum, böyle bir şey olacağını biliyordum.”

Kan beynine sıçramıştı. Gözlerinden adeta alevler fışkırıyordu. O sinirle camı kapatan sinekliği tırnaklarıyla paramparça etti ve pencerenin kenarlarından destek alıp tırmanarak salona girdi. Eline geçen her şeyi etrafa fırlatmaya başladı. Tam Fatihin diz üstü bilgisayarını camdan atacaktı ki “ Fulya dur n’apıyorsun ! “ dedi Fatih tedirgin bir sesle. Fulya, önce elinde bilgisayarla ne yapacağını bilemedi, daha sonra bilgisayarı yere attı ve bağırmaya başladı.
_ Bir saattir zile basıyorum, açmıyorsun. Telefonunu arıyorum, açmıyorsun bir de utanmadan sessize alıyorsun. Salonun camından sinekliği parçalayarak içeri giriyorum, bir de bakıyorum ki birileriyle filmler seyredilmiş, şaraplar içilmiş, sigaralar tüttürülmüş. Ama Fatih Bey kim görse hasta yatıyor. Şimdi de karşıma dikilmiş ne oluyor diyorsun ! Sen bana söyle Fatih ne oluyor ?
_ Fulya lütfen gider misin bu konuyu sonra konuşalım.
_ Lütfen gider misin mi ? Yok ya ! Baksana sen bana, benim alnımda salak filan mı yazıyor ?
_ Fulya lütfen….
_ Ne lütfeni be ne lütfeni ? Çağır gelsin buraya !
_ Kim gelsin ?
_ Odanda kim varsa o gelsin. Kiminle şarap içip alem yaptıysan o gelsin !
_ Offf ….
_ Fatih benim sabrımın sınırlarını zorlama ! Şu anda odanda olduğunu biliyorum. Çıkarım yukarı, camdan nasıl girdiysem o kapıyı da kırarım, o kızı da elimden sen değil polis gelse alamaz ! Şimdi git onu buraya getir, konuşmak istiyorum.
_ Ne konuşacaksın ki Fulya ? Her şey zaten yeterince açık değil mi ? Tamam beni yakaladın işte daha ne istiyorsun ?
_ Sadece şunu merak ediyorum; senin zaten aylardır bir kız arkadaşın olduğunu biliyor mu, bilmiyor mu ?
_ Ona sormana gerek yok, ben söyleyeyim. Biliyor.
_ Çüş Fatih çüş ! Bu kadar da geniş olunamaz ! Para da ödüyor musun hizmetlerinden dolayı?
_ Fulya lütfen düzgün konuş.
_ Bir de gözümün içine baka baka onu koruyorsun ha ! İnanılmaz bir durum ! Hazır bu kadar acı çekmişken mutfaktan bir bıçak kap gel de sapla kalbime kurtulayım !
_ Fulya tamam sakin ol, seninle zaten en yakın zamanda konuşacaktım. Böyle olması çok kötü oldu biliyorum ama rica ediyorum şimdi git, onu da korkutuyorsun.
_ Ah canım benim korkmuş mu ? Belli baksana yemiyor bir tarafı aşağı inmeye !
Fulya, Fatihe yaklaştı. Elini kaldırdı, tam tokat atacakken Fatih onu bileğinden yakaladı ve geri ittirdi. Fulya, sendeleyerek yere düştü. Gözleri dolarak yerden kalktı, Fatihin suratına tükürdü ve kapıdan çıktı. Bisikletinin zincirini çözüp hızla evden uzaklaştı.

Fatih, onun gittiğinden iyice emin olduktan sonra üst kata çıktı, cebinden anahtarı çıkartıp odasının kapısını açtı. “ İşte şimdi sıçtık ! “ dedi Cengiz. “ Ne yapacağız ? “ “ Saçmalama “ dedi Fatih, “ senin sen olduğundan haberi bile yok. Beni bir kızla bastığını sanıyor. Hemen ara, neredesin, ne yapıyorsun filan de. Muhtemelen ağlayarak sana çok ihtiyacım var, eve gel diyecektir. Biraz bekler, sonra da gidersin. Hiçbir şeyden haberin yokmuş gibi olanları dinlersin. Sakın bir şey belli etme, soğukkanlı ol. Birkaç gün görüşmeyiz. Sonrasına da sonra karar veririz artık. Ara hadi. “ Cengiz, odadan telefonunu aldı, Fulyayı aradı. Fulya, telefonunu açar açmaz daha Cengiz’in nasılsın diye sormasına fırsat kalmadan ağlamaya başladı. Güçlükle “ Cengiz hemen eve gel, sana çok ihtiyacım var “ diyebildi ve telefonu kapattı. Cengiz, adeta şoka girmişti. Bunu fark eden Fatih, onu tutup silkeledi. “ Cengiz kendine gel! Bu olanlar senin suçun değil. Fulyadan zaten ayrılacaktım biliyorsun ama bugüne kadar beklemem bile hataydı. Ortada bir suç varsa kesinlikle bana ait. Şimdi git ve elinden geldiğince sakin olmaya çalış. Hatta bana küfret, beni bulup sıkı bir ders vereceğini, ağzımı burnumu kıracağını filan söyle. “ Cengiz, Fatihe sıkı sıkı sarıldı, onu son bir defa öpüp eşyalarını toparladı ve evden çıktı. Fatih de bahçeden onu uğurladıktan sonra yere oturdu ve bir sigara yaktı. Adonis, koşarak yanına gitti. Yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu sezmiş, efendisinin dizlerine başını koymuştu.

“ Kötü bir şey yaptım Adonis, biliyorum ama inan böyle olmasını hiç istemezdim. Niyetim sadece kardeşini iyice tanıyana dek bir süre Fulya ile takılmak, sonra da onu kırmadan nazikçe ayrılmaktı ama o bana aşık oldu. Ben de kardeşine aşık oldum. Durum gitgide karmaşık bir hale geldi. Ha bugün ha yarın derken şu olanlara bak. Bu bize ders olsun, bundan sonra kadınlarla olan ilişkilerimizde çok dikkatli olalım tamam mı ? “ Adonis, onu onaylar gibi iki kez havladı.

06.08.08 / Ankara
Ferit GÜNAYDIN.

FOTOĞRAF : Simge KOCA

© TÜM HAKLARI SAKLIDIR

6 Mart 2010 Cumartesi

ŞİİRLER 61 ("Hayran","Yıkılır","Al" )

HAYRAN

Ellerinin ellerime değişiyle başladı
Yüreğimde bir yeniden doğuş sancısı
Mevsim kış aralık ortası
Kaderime teslimim
Canına kurban

Garantisi yok elbet bu aşk işinin
Ama önemi de yok şimdi ötesinin
Bilirim temizliğini niyetinin
Gözlerin mühürdür
Sözlerin ferman

Yangın dediğin bir kıvılcımla çıkar
Erimeden durur mu kor üstünde kar
Nasıl saklanır gün gibi aşikar
Her şeyine razıyım
Her şeyine hayran

11.12.09 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.

YIKILIR

At içine at içine
Sevişmek de ne
Dokunmak bile
Lüks olmuş

Varsa dört duvarın
Aşka ev hapsi müebbet
Çünkü senin kulvarına
Yaraşmıyor asalet

Saçsınlar ortalığa
Öpüşüp koklaşsınlar
Doğa onlardan yana
Taraf tutmuş

Öyle diyorlar ezberden
Bu bilgiler ezelden
Elden ele mirasıdır
Zihniyetin dededen

Yıkılır ama zamana
Sökmez duvarın ihtişamı
Açsın görelim kimin varsa
Değişmemiş haritası

21.02.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.

AL

Gecenin bir vakti
Geliyorlar üzerime
Neler çıkıyor neler
Derinlerden yüzeyime

Ezberledim artık yeter
Çilesini ayrılığın
Yok mu bir çıkışı
Kaybolduğum sokakların

Akıyor zaman akıyor
Ömürden yiyoruz ahlarla
Al hadi düşünmeden
Kavrulalım günahlarla

20.12.09 / Ankara
Ferit GÜNAYDIN.

6 Şubat 2010 Cumartesi

ŞİİRLER 60 ("Hayal","Aslında","Kısmet")




HAYAL

Nasıl bir gün olsun
Mart ve Haziran arası
Yüreğime dolsun
Sıcacık günbatısı
Karışırken saçlarıma
Saçlarının karası
Kaşınırsa kaşınsın
Eski aşkın yarası

Saatin önemi yok
Ama ağır aksın zaman
Aksine biz deli nehir gibi
Yatağına sığmayan
Kapalım götürelim
Ne çıkarsa önümüze
Hazır böyle bir fırsat
Geçmişken elimize

Denizi mi seçmeli ormanı mı
Yoksa ikisini birden mi
Meyveyi dalından mı istersin
Yere düşenlerden mi

Anlatsan bana bütün hikayeyi
Hep yaptığın gibi gülerek
Dinlerken kollarının arasında
Sansan beni bir bebek
Sarsan sarmalasan korusan
Sıkılıp da bırakmasan
Uyuyup kaldığımda
Dokunmaya kıyamasan

Hayal bu ya
Bir de musiki uzaktan
Rehavi makamında
Bahseden sonsuzluktan
İçinde yer yok acıya
Es geçsin bu duraktan
İçimde yer yok acıya
Hayaldeyim bahardan

06.02.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.


ASLINDA

Her gece yatıyorum
Gözlerimde yaşlarla
Başa çıkamıyorum artık
Bu savaşlarla

Seni istemek deliler gibi
Deliler gibi sevmek ayıp mı
Ne olacak bu haybeye geceler
Koskoca birer kayıp mı

Dolunca defteri ömrün
Hesabını kimden soracağız
Solan giden gülün
Yaprağına bakacağız

Kim anacak adımızı sonra
Senede üç beş günden öte
Yaşadık bir şeyler güya
Köşe bucak kuytu köşe

İyi bilsinler derken bizi
Bilmediler hiç aslında
Kimseyi böyle bizim gibi
Sevmediler hiç aslında

11.01.2010 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.


KISMET

Dökülüyor bak yaprakları
Daha dün açan gülümün
Her saati birbirine yabancı
Dikiş tutmaz ömrümün

Çıkamadım içinden
Sevinsem mi üzülsem mi
Bir sulardayım bir kumlarda
Yüzsem mi yürüsem mi

Denk düşmüyor bir türlü
Hesaplar birbirine
Sen hep çok geliyorsun
Yada bana daha azı kısmet

25.01.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.

Fotoğraf "http://en.wikipedia.org/wiki/Image:PrettySakura.jpg" adresinden alıntıdır.

23 Ocak 2010 Cumartesi

ŞİİRLER 59 ("Şakası yok","Seyirdeyim","Aşk acısı")




ŞAKASI YOK

Yetinemem daha azıyla
Sen varsın benim olmalısın
Dua ediyorum Tanrı’ya
Sonum olmayasın

Bir gün bile dilemedim
Bu kadar içten
Hayır gelmez artık
Sensiz gelecekten

Gördüğüm an anladım
Anlamak yetmiyor ama
Gecelerce ağladım
Ağlamak yetmiyor ama

Yangın çıktı yüreğimde
Çevirmeden beni komple küle
Kıyma ne olur kıyma
Baharında gençliğime

Bir sensin başkası yok
Olmayacak da ölene dek
İnan ki şakası yok
Dur durak bilmeyecek

20.01.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.


SEYİRDEYİM

Seyirdeyim hafızamdan geçişini
Sıkılmadan tekrardayım
Erteleme aman gelişini
Yorulmaktayım

Tükettim kuruşu kuruşuna
Kalan son ağacımın dalına
İnan sırf senin hatırına
Tutunmaktayım

Görsen gülersin halime
Madalya takmalı irademe
Gerçekmiş gibi hayaline
Sarılmaktayım

Yatmadan önce her gece
Kollarında bir gece
İçin Tanrı’ya delice
Yalvarmaktayım

Temize çekeriz temize
Küsmeyelim gel denize
Çocuk gibi yine de
Durulmaktayım

18.01.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.


AŞK ACISI

Ah öylece çıkıverse
Sözler ağızdan
Buluverse yolunu
Hedefini şaşmadan

Zaman kaybı hep bu
Gururunu kayırmalar
En güzel yanları
Sonralara ayırmalar

Ne kadar da çaresizim
Konuşmaya gelince
Daralıyor nefesim
Alanına girince

Öğretilmiş korkular
Değerim nedir ki oysa gözünde
Deli gibi aşık bir adam
Olurum en kötü geçmişinde

Sana varmak ve
Senden kaçmak arasında
Kalırsa elimde
Ümitler paramparça

Onunla da baş ederim
Tecrübeyle sabit aşk acısı
Bir yer bulup gömerim
Buysa alnımın yazısı

23.01.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.

16 Ocak 2010 Cumartesi

ŞİİRLER 58 ("Rüya değilim","Hazırlıksız","Kabul et")




RÜYA DEĞİLİM

Eleme beni mevcut ihtimallerden
Nadir bir fırsat olabilirim kaderinde
Delireceğini sandığın an yalnızlıktan
Ellerimi bulabilirsin ellerinde
Rüya değilim, uyanınca bitmem

O ben miyim bilmem ama
Sana dair bir şansım olsun isterim
Meyilliydim her daim sevdaya
Ama böyle güzelini görmedim
Neden sorma, nedenini bilmem

Issız bir adada kalsak baş başa
Nasıl da çıldırıyorum yavaş yavaş
Ağaç olurum da kök salarım önünde
Çaldığım kapı açılmadan gitmem

16.01.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.


HAZIRLIKSIZ

Vakitsiz geldi
Hazırlıksız yakalandım
Daha geçen mevsim
Ölümüne yaralandım

Diyemem ki korkuyorum
Oralar uçurum mudur
Yoksa kayıp giden aşkı
Yeniden tutuşum mudur

Kanatlanır kalp kanatlanır
Konmaz kafese kuş gibi
Ruhum yine ayaklanır
Acılarımla yarışır gibi

Arsız bir istek içimde
Tam da bana yakışır gibi
Bu deliliğin içinde
Kafam biraz karışır gibi

Küçüldüm tekrar
Çocuk oldum sana
Alıp da kollarına
Sessizce uyutsana

15.01.10 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.


KABUL ET

Bir tanem, temiz yüzlüm, meleğim
Bana mı açtın ilk defa çiçeklerini
Ben ki senin gibi değilim
Yaka yaka geldim defterlerimi

Canıma kastı mı vardı bilmem
Canına yandıklarımın
Hepsini geri verdim
Gıdım gıdım aldıklarımın

Düşme sen aman o daracık
Bir yanı uçurum yollara
Sen ki benim gibi değilsin
Gelemezsin oyunlara

Kaçıncı yarası bilmem kalbin
Ama yeter sana da inan olsun
Gazisidir sevda harbinin
Kabul et senin olsun

17.12.09 / Eskişehir
Ferit GÜNAYDIN.

Fotoğraf, "http://www.yeniresim.com/img3533.htm" adresinden alıntıdır.