7 Temmuz 2004 Çarşamba

BAHÇEDE ZIPLAYAN SON KURBAĞA - Düz Yazı


Ortada artık gün yüzüne çıkması gereken sorgulanamaz bir durumun saklı acıları var. Aşk… her tene ayrı yakışan, her tene ayrı yapışan, tüm zamanların en hızlı yayılan vebası. Ses hızından da öte bir hızla inen geçici felç. Sonrasında çoğunlukla kalıcı pişmanlıklar, geçici mutluluklar…

Kısa ama yoğun geçmişimin kayıtlarında hayatıma ilk ne zaman nüfus ettiği belli olmadığı için bahçede zıplayan son kurbağa olarak ameliyat masasına seni yatıracağım ve zincirleme reaksiyon olduğunu sandığım bu laneti sondan başa çözmeye çalışacağım.

İlk bakış. Ve diğer bakışlardan farklı olarak sana dair her şeyin tüm ayrıntılarıyla hafızada kalması. Kasıtlı yapmaya kalksan insan üstü bir çaba gerektirir hiç şüphesiz. Bazen aynı masada oturduğun insanların göz rengini bile hatırlamazsın, konuşurken gözlerinin içine içine baktığın halde ! Oysa ben utanmasam kaç tel saçın olduğunu sayacaktım gözün gözü görmediği bir kalabalıkta. Sonra gelen o lanet olası gülümseme yada aynı derecede lanet olası manalı bakışma faslı. Devamı katta olup olmadığını bilmediğin asansöre rastgele dalmanın riski. Ben genelde bu riskten kaçarım. Kaçmazsan kötü finale oynama ihtimalin artar, acele işe şeytan karışır.

Sonra şanslıysan kelimelerin müdahalesi, şanssızsan yalnızlığın pençesi. Acaba ihtimalinin saniyede bir istemsiz artması, istemli düşmesi. Ve kelimelerin her an mümkün darbesinden önceki tekerrür. Bir süre sonra otomatikman “ ya istiklal, ya ölüm “ parolasıyla ilk merhaba yada her neyse! Sonrası er ya da geç bir sonuca varacaktır. Mutlu ya da mutsuz…

“ Allah kahretsin yine mi? “ dedirterek kontrolden çıkan beden reaksiyonlarımın senden önce de kendini ezberletecek kadar çok ve aynı şiddetle gerçekleşmesi, senden sonra da gerçekleşmesini önlemem için birer tecrübe midir yoksa kaderin çarkına çomak sokmak, arı kovanına tekme atmak mıdır?

Alnına imza atan Tanrı, alnıma adını yazdığından sana hiç bahsetmiş midir ?

07.07.04 / Alanya
Ferit GÜNAYDIN.


Hiç yorum yok: