Yapamıyorum, inan bana yapamıyorum. Unutamıyorum seni. Kendimi
kandırıyorum sadece. Çocuğuna ölen annesinin uzun bir seyahate çıktığını, ancak
bir gün mutlaka döneceğini söyleyen, asla dönmeyeceğini bilen ama küçük bir
çocuğun bunu kaldıramayacağından korkan bir baba gibi korka korka kandırıyorum
kendimi. Seni de kandırıyorum, halkı gözlerinin içine baka baka kandıran
siyasetçiler gibi. Yalanlıyorum gerçekleri. Dürüstlük oy kaybettirebilir çünkü,
bir daha seçilemeyebilirim, ebediyen yok olabilirim siyaset sahnesinden.
Çok denedim biliyorsun senden
uzaklaşmayı, çok uğraştım biliyorsun senden nefret etmek için. Benden nefret
etmene sebep bulamadığım gibi, senden nefret etmek için de sebep bulamıyorum. İşlemediğim
suçları yıksan da üstüme, en değerli varlığımı, sana olan aşkımı silsen de tek
kalemde, seni ne kadar kıskandığımı bile bile kıskanmasan da kendini ellerin
koynundan, senden nefret etmek için tek bir sebep dahi bulamıyorum.
Oysa o kadar çok ki sebepler seni sevmek için… Senin bıraktığın
gibi beni, bırakamıyorum seni geçmişimde. Geçmişim yok çünkü, geçmiyor günler,
vazgeçemiyor kalbim senden.
Delilik, bu durum senin
tabirinle tam bir delilik. Hiç bulunamayan bir rakama tekabül ediyor
toplamımız. Oysa seni sevmemek delilik benim kitabımda ! İkili başlamıştık oysa
biz bu aşka. Evet karşılıklıydı. Adım gibi biliyorum bir karşılığı vardı adımın
hayatında. Hayatım, adının bendeki karşılığını anlatmaya çalışmakla geçiyor.
Geçip, gidiyor gözlerinin önünden dönmeyi istemediğin bir şehre ardı ardına
kalkan trenler gibi. Bomboş kalkan, her vagonu adına ayrılmış trenler gibi.
Ardından el sallayanı, vardığı yerde bekleyeni olmayan trenler gibi…
Beraber dolaştığımız sokaklarda
yalnız dolaşıyorum, beraber içtiğimiz barda yalnız içiyorum, beraber
söylediğimiz şarkıları yalnız dinliyorum… Şimdi bize bir zamanlar mutluluğun
tanımını yapan bu aşktan, acının ne olduğunu dinliyorum.
YAPAYALNIZ !
08.03.05 / Ankara
Ferit GÜNAYDIN