Konuşamıyoruz seninle. Susuyorum her seferinde. Uzun cümleler için
büyük nefesler alıp… alıp alıp veriyorum. Oksijen gitgide azalıyor. Bir küçük
pencere var gibi dışarı açılan. Gibinin aklı bu cümlede gidip gidip geliyor.
Yani bazen var, bazen yok. Bir görünüyor, bir kayboluyor.
Açamıyorum ağzımı. Açsam
ağzımı, kelimeler yarım yamalak çıkar, konuşamadan kapatırım, rezil olduğumla
kalırım diye korkuyorum. Zaten ben biliyorum ne söylersem söyleyeyim, hiçbir
anlamı olmayacak. Anlamayacaksın çünkü; dillerimiz farklı ! Öğretemedim sana bir
seni seviyorum’ dan başka; onu da söylediğini duysam zaten konuşmama gerek
kalmayacak. Bak şimdi bir soru soracağım ve bu soru cevabını ölene dek
arayacak. Bu küçük gezegen dünyanıza çok mu uzak ?
Bu susmalar derin sorgulara
atıyor beni. Sorguluyorum bütün geçmişimi doğduğum günden. Aşk, hep radara
yakalanıyor. Fark ediyorum ki aşk bir trafik canavarı olmuş, zincirleme
kazalarda çocukluğum ölmüş.
Bir yaptırımı olmalı elbet diye
düşünüyorum ama sen olmamalısın bu yaptırım. Seni sevmek olmamalı ! Seni sevmek
çok sert, seni sevmek hayatıma yönelik soykırım ! Bu soykırımla ben, tarih
ansiklopedisindeki yerimi alırım da tarih seni affeder mi ? Coğrafya beni
haritadan siler mi ?
Aşkını altın tepsilerde sunup, mahkeme kararıyla elimden
aldın; ilahi adalet bu davaya bakar mı ?
18.04.04 / Ankara
Ferit GÜNAYDIN.